5053873217 [email protected]

Erken yaşlarda adım attığı iş hayatında, o, çoğu zaman bilinen ve tanımlanan yolun tersine giden bir işadamı Abdullah Kiğılı Kiğılı markasını bir dev haline getirdi. Herkes batıda büyürken, o gidip Anadolu’da mağazalar açtı. Herkes sezon sonunda ortalama yüzde 60 indirim yaparken, o, “Yıl boyu standart, uygun fiyatla satış” dedi. İndirim yapmadı. “Markanızın ismi zor telaffuz ediliyor, “ğ” sorun yaratıyor, yurtdışında da sorun çıkar dendiğinde” “Yabancı buraya gelince Türk ismi alıyor mu?” şeklinde zekice yanıtlar verdi. “Değiştirmem” dedi. “Siz neden işin bu kadar içindesiniz” diye sorulduğunda “Neden; benim hayatım yıllardır böyle. Hazır giyimde patron işinin başında çalışmıyorsa hiç boşuna uğraşmasın. Hele piyasaların bu kadar gergin olduğu, dünya markalarının geldiği, Gümrük Birliği’nin olduğu bir dönemde patron işi başkalarına havale edecek ve çalışmayacak! Böyle bir patron varsa bugün noktayı koysun, işi bıraksın. Önümüzdeki 2 yıl içinde delik deşik olur, firması batar.” dedi.

Abdullah Kiğılı’nın samimi söyleşisinden satırbaşlarını sizin için derledik;

Başarısının temel noktalarından biri de hiç kuşkusuz, niş bir hedef kitleyi seçmesi ve bunu da çok iyi bilmesiydi: “Biz B ve C sınıfına; halkımıza hizmet ediyoruz. Onun için de gelecek olan dünya markaları erkek giyimde burada kolay kolay iş yapamaz. Hiçbir dünya markası; kim gelirse gelsin hiçbirinin Türkiye’de bir gram şansı yok, bizimle rekabet edemez. Kolay mı zannediyorsun? Çok canımızı sıkarlarsa yarın 100 dolara takım elbise satarız.”

Sizi şimdi, Kiğılı ile yönetim ve iş stratejilerini konuştuğumuz, deneyim paylaşımına davet ediyoruz.

16 yaşında Sultanhamam’da bir kumaş mağazasında işe başlamışsınız. Bugünlere gelmenize neden olan olaylar nasıl gelişti, biraz anlatabilir misiniz?

Yıl 1959, İstanbul Erkek Lisesi’nde okuyordum. O günlerde okul çıkışlarında mağazamıza gidiyor, bir kenarda durup uzaktan ustaları izliyordum. Yıllar boyu, işi öğrenebilmek için kenarda bekledim. Elbette o günlerde, bugünleri hayal dahi edemezdim. O zamanlar, bildiğiniz gibi ‘hazırgiyim’ diye bir şey yoktu. Elbiselik kumaşlar satarken, gömlek kumaşları da satmaya başlamıştık. Derken önce gömlekleri, sonrasında diğer ürün kategorilerimizi “Kiğılı” etiketi ile üretmeye başladık. 1969’ta, ilk Kiğılı mağazamızı İstiklal Caddesi’nde açtık. Bugüne gelelim. Yıl 2008 ve tam 133 mağazamızla, Türkiye çapında hizmet vermekteyiz. Elbette bugünlere gelmemize neden olan birçok iç ve dış etken sayabiliriz. Ama en önemli faktör, Kiğılı markasının halkın ve iş paydaşlarının üzerinde bırakmış olduğu güven duygusudur.

Size ilk adımı attıran iş aşkı mıydı?

Elbette. İşinizi yalnızca sevmek yetmez, işinize âşık olmanız gerek. Ben bu duyguyla, heyecanla işimi yaptım. Halen, sabah işe ilk günkü heyecanımla geliyorum.

O dönemlerde finansman da kolay olmasa gerek. İlk sermayenizi nasıl sağladınız? Mağaza tecrübenizin işinizi büyütmeye faydası oldu mu?

Kiğılı’nın tohumları 1938’de atılmıştır. Kumaş ticareti ile başlayan bu serüvenin sermayesi rahmetli babam Sayın Süleyman Kiğılı tarafından sağlanmıştı. Ama sonrasında uzun yıllar, Türkiye’nin 45 iline toptan satış organizasyonunu kurmak, fabrika kurarak seri imalata geçmek, yani işi geliştirme ve stratejiler oluşturma kısmını ben üstlendim. Elbette, o dönemlerde çok kolay şartlar yoktu. İletişim şimdiki gibi değildi. Üstatlarımız bildiklerini öğretmekte maalesef çok cimriydi… Dolayısıyla, belki de doğruları, yanlış yapa yapa öğrendim. Bu bağlamda tecrübe elbette ki şart!

Günümüzde girişimciliğe yönelen kişiler için de aynı şeyleri önerir misiniz?

Her şeyden önce çok çalışkan bir karakter olmak gerekiyor. Çok çalışkanlığı, heyecanla sevgiyle ve doğru planlamayla birleştirmek gerekli. Risk almak gerekli. Asla sevmedikleri yalnızca rant için çalıştıkları ve/veya kurdukları bir iş olmamalı. Gündemi çok iyi takip edip, geleceği tahmin edebilmeli. Gerçi; şu anda büyük bir belirsizliğin hâkim olduğu ortamda gençlerin çok da şanslı olduğunu düşünmüyorum. Bir de en önemlisi iyi bir iş adamının müşterilerini dinlediği kadar, çalışanlarına da kulak vermesi gerekli.

Hayatınızda hiç “keşkeleriniz” oldu mu?

Başarının yalnızca doğru adımları atarak kazanılacağını sanmıyorum. Zira hata yaparak, sonuçlarını yaşayarak dersler çıkarmak, ayaklarınızın yere daha sağlam basmasını sağlar. Ayrıca, başarı bir varış noktası değildir. Önemli olan sürdürülebilir başarıdır. Bunun yanında her şey inanılmaz bir hızla değişim içerisindeyken, bugünün doğrusu, yarının yanlışı olabiliyor. “Keşkeler” de yerini, “iyi kilere” bırakabiliyor. Ama sanırım şanslı biriyim. Keşkelerimin sayısının çok olduğunu düşünmüyorum.

Kiğılı’yı ilgilendiren her durumda mutlaka sizin isminizle karşılaşıyoruz. Bu kadar büyük bir yapı içerisinde her şeyle birebir uğraşmak yorucu olmuyor mu sizin için?

Elbette her şey ile birebir ilgilenmiyorum. Birebir ilgilendiğim süreçler de var, yalnızca denetlediğim süreçler de var. Bu şekilde çalışmak beni besliyor. Üç gün tatile gitsem sıkılıyorum ve işi özlüyorum. Ekibimi doğru yönetmeye özen gösteriyorum. Damatlarımdan biri; Hilal Suerdem uzun süredir yanımda ve işin başında.

Sizinle ilgili en çok merak edilen şeylerden biri kaliteyi ucuzlukla nasıl birleştirdiğiniz… Bunun sırrı nedir?

46 yıllık iş tecrübemde ham maddenin alımı ile ilgili muazzam bir tecrübe kazandım. Krizlerde bankalar ile kredi ilişkimizin olmaması bir avantajımızdı. Ham madde ve işçilik hususunda, rakiplerimizin belki bir adım ötesinde olabiliriz. Tüm süreçlerde minimum fiyat, maksimum kaliteyi hedefliyoruz. Markalaşma stratejimize gelince; biz oluşturmuş olduğumuz “Kiğılı erkeği”nin tarzını, demografik hatta psikografik özelliklerini biliyoruz. Müşteri odaklı, çalışkan, yenilenebilen, dürüst, işini geliştirmeye özen gösteren bir felsefemiz var. Teknolojinin yeniliklerinden de faydalanarak, modern mağazacılık hizmetini sunmak, pazar payımızı – duygu payımızı arttırabilmek ana stratejimiz. Felsefemiz, daima, doğru ürünü, doğru zamanda, doğru fiyatla pazara sunmak. Yıllar içerisinde oluşturmuş olduğunuz, halkın markaya olan sevgisini, itibarını aynı şekilde sürdürebilirseniz, başarınız devam edecektir. Tüm bunlarla birlikte; bugün yalnızca Kiğılı’ya çalışan tedarikçilerimiz ile beraber, yaklaşık 3000 kişinin istihdamını sağlayan bir markayız. Tabii ki, bugün bu gelişim, bu büyüme beni mutlu ediyor ama asıl mutluluğu yeni istihdamlar oluşturarak, ülke ekonomisine katkıda bulunabildiğimde yaşıyorum. Bu 3000 kişinin bakmakla mükellef olduğu kişileri de hesaba katarsak, neredeyse 10.000 kişilik bir ordunun geçimini sağladığı bir organizasyona sahibim.

Markalaşma konusunda Türkiye’de başarıya ulaşan ilk firmalardan birisiniz. Telaffuz edilmesi zor bir isim seçerek pek çok olumsuz eleştiri alsanız da hiç taviz vermediniz. Neden?

Evet, Kiğılı telaffuzu zor bir kelime. Kiğılı, Kığılı… vb. çok farklı şekillerde dile getiriliyor. Ama bu durum aynı zamanda, akılda kalıcılığı da sağlıyor. Ben milliyetçi bir insanım, ismimi elbette koruyacağım. Markama mutlaka yabancı bir isim koymam gerekmiyor. Yabancı markalar da bizim pazarımıza girdiklerinde isim değiştirip daha kolay algılansın diye bir Türk ismi ile ürünlerini sunmuyor. Bana sıklıkla soruyorlar; “Dış ülkelerdeki büyümenizde, marka isminizi değiştirecek misiniz?” diye. Ben de çok net cevaplıyorum: Hayır.

Sizi takip ettiğimiz kadarıyla ortaklık için batıya değil doğuya yöneliyorsunuz. Neden? Sektöre hız veren batı dinamiklerinin yavaşladığını söyleyebilir miyiz?

Gelişmekte olan ekonomi ve kültürler bizim için daha uygun bir pazar. Batıya baktığınızda, hazır giyim, moda, markalaşma gibi kavramları bizden daha önce keşfetmiş olduklarını görüyorsunuz. Maceraya gerek yok diyorum.

Son yıllarda Çin tüm sektörlerin korkulu rüyası haline gelmişken siz Çinli üreticilerin kapınızı aşındırdığını söylüyorsunuz. Bu noktada orada diğerlerinin göremediği fırsatlar mı görüyorsunuz?

Kiğılı’nın büyümesi 2001 krizinden sonra olmuştur. Doğru bir nokta… Önemli olan, sorun gibi görünen olay veya durumları fırsata dönüştürebilmek. Biz ham maddelerimizin tedariğini dünyanın pek çok ülkesinden sağlıyoruz. Çin de bunlardan biri. Güçlü bir pazar payına sahipseniz, yalnızca Çinli üreticiler değil, Avrupa’dan da üreticiler kapınıza geliyor. Artık birçok şey küreselleşti. Sonuçta ticaret yapıyoruz. Kaliteden ödün vermemek ve ürünü en uygun fiyatla barkodlamak benim felsefem. Bunun için de; fırsatlar yaratmanız, gücünüzü konuşturmanız gerek! Biz de elimizden geldiği kadar bunu yapmaya özen gösteriyoruz.

Kiğılı’yı bugüne getiren bu farklı stratejiler mi acaba?

Efendim, köklü bir şirket olmanın altın kuralları vardır. Bu kurallar dürüstlük ve de çalışkanlık çatısı altında diğer karmalarıyla buluşur. Kiğılı’nın bugüne gelmesinde, müşterileri ile samimi bir iletişim kurmasının büyük bir rolü vardır. Samimi iletişim dediğimiz yalnızca müşterileri dinlemek değildir. İlk olarak, bir ürüne fiyat koyarken, canımı acıtacak fiyatlar koyuyorum. 2001 krizinden sonra bir strateji oluşturdum. Belki biliyorsunuzdur, markanın sloganı aynı zamanda. Diyorum ki; Daima, Doğru Ürün – Doğru Zaman – Doğru Fiyat!

Anadolu’da kimsenin pazarda olmadığı bir dönemde var oldunuz. Bazen fırsatlar burnumuzun ucunda oluyor da biz mi görmüyoruz dersiniz?

Doğru söylüyorsunuz. Bazen gerçekleri veya fırsatları burnumuzun ucunda dahi olsa göremediğimiz, kullanamadığımız zamanlar olabiliyor. Benim en büyük şansım, halkla iç içe bir karakter olmam, yaşam tarzlarını analiz edebilmem, taleplerini, tercihlerini ve ödeyebilecekleri rakamları biliyor olmam. Sonuçta, talebe göre arz oluşturuyorum. Bunu yaparken de henüz gidilmemiş olan Anadolu illerine gitmeye özen gösteriyorum. Çünkü o bölgenin halkı, bu şekliyle bir mağazacılığa çok aç. Yıllarca, yerel mağazalardan, hem pahalı hem de satış sonrası servisin olmadığı bir sistemde alışveriş yapmışlar. Biz sattığımız her ürünün arkasındayız. Dolayısıyla bu durum güven duygusu oluşturuyor. Güven de beraberinde istikrarı getiriyor.

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hep çok trend olan girişimlerin peşinden gidiliyor. Bu şekilde kendi çıkmazımızı kendimiz yaratıyor olabilir miyiz?

Yerel, etnik düşünebilmek önemli. Dünya trendlerini Anadolu’da kaç kişi takip ediyor acaba? Müşterinizle aynı dili konuşup, anlaşılabiliyor olmak çok önemli.

Kiğılı olarak Tuzla’da büyük bir Lojistik Merkezi kurdunuz. Lojistik neden bu kadar önemli sizce? İyi bir lojistik yönetimin firmalara sağlayacağı faydalar neler olabilir?

Zamanı doğru yönetebilmek, bu rekabet ortamında önemli bir konu gerçekten. Bizim gibi organize perakendecilik yapan işletmelerin de güçlü bir lojistik yapılanması olması şart. Türkiye’nin 55 ilinde bulunan mağazalarımıza her hafta bir araç yola çıkmakta. Tüm bu ürünlerin sağlıklı bir şekilde mağazalarımıza ulaştırılması, stokların doğru yönetilmesi ve daha başka süreçleri de kapsayan lojistik, gerçekten çok önemli bir planlama sürecidir. Doğru bir yapılanma ile rakiplerinize fark atabileceğiniz bir sistemdir.

Yeni markanız Abdullah Kiğılı’nın “Hiçbir şey şansa bırakılmaz.” sloganıyla hayatına başlamasının özel bir sebebi var mı?

Abdullah Kiğılı markası 45 yıllık tecrübenin sonunda ortaya çıkan bir marka. Özellikle takım elbise ve ceket koleksiyonu ile Kiğılı’lardan farklılaşıyor. Kişiye özel dikim hizmeti de verdiğimiz Abdullah Kiğılı butiklerimizde hiçbir şeyi şansa bırakmıyoruz. Kumaşların seçiminden başlayan bu süreç, satış sonrası servislere kadar devam ediyor. Şu an yalnızca 3 adet Abdullah Kiğılı mağazamız var, Ankara, İzmir ve İstanbul – İstinye Park’ta. Ayrıca ben de yapı itibarı ile iş veya durumu şansa bırakmayı sevmeyen biriyim.

Hayatınızın pek çok döneminde politikaya girmeniz için teklifler almışsınız. Tüm bu tekliflere rağmen neden politikadan hep uzak durdunuz? İlerde bir dönemde politika yapmayı düşünüyor musunuz?

Efendim… Hani bir söz vardır: “Tarlanın yirmi yerini birer metre kazarsanız suya ulaşamazsınız ama bir yerini yirmi metre kazarsanız suya ulaşırsınız.” Ben de bu yüzden en iyi bildiğim işi yapmaya özen gösteriyorum. Yalnızca politika ile ilgili değil. Örneğin; ‘Kadın hazır giyimine girmeyi düşünmüyor musunuz?’ soruları ile de sıklıkla karşılaşıyorum. Ama yanıtım aynı; erkek hazır giyimine odaklandığım için Kiğılı bugün Türkiye’nin hazır giyim perakendeciliğinde önemli bir oyuncu. Dolayısıyla ne şimdi ne de gelecekte politika yapmayı düşünmüyorum.